27 Şubat 2014, 16:27
Sn Genel Başkanımız Sadettin Tantanın gazetelere verdiği Demeç,,
Sn Genel Başkanımız Sadettin Tantanın gazetelere verdiği Demeç,,
.
TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) 1996 yılında 5 milyar lirayla kurulmuş.
Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticileri arasında bulunduğu TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) 1996 yılında 5 milyar lirayla kurulmuş.
Vakıf 2012 yılında 156 milyon (1996’nın para hesabına göre 156 trilyon) liralık malvarlığı beyanında bulunmuş.
Böylece sahip olduğu varlıklar 16 yılda ‘31 bin kat’ artmış.
Buna “Royal Protocol” adlı şirketin, bir kerede yatırdığı 100 milyon dolar (yaklaşık 220 milyar lira) dahil değil!
Rakamların da söylediği gibi, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜRGEV, AKP iktidarı döneminde adeta uçmuş!
Yurt Partisi Genel Başkanı ve bir zamanların efsane polis şefi Sadettin Tantan ise TÜRGEV uçarken, Fatih Sultan Mehmet’in mirası olan Okmeydanı Vakfı’nın göçtüğünü öne sürüyor.
“İktidar her fırsatta Osmanlı İmparatorluğu’nu örnek model olarak gösteriyor, ‘Yeni Osmanlı’ açılımı yapıyor. Yine her fırsatta ‘ecdadımız’ sloganına sarılıyor. Bunların çoğu yalan. Aslında yaptıkları saygısızlıktır” diyen Tantan, iddialı çıkışını şöyle sürdürüyor:
“Osmanlı Devleti’nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması, zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır. Tarihin seyri içinde vakıflar sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanlarında önemli roller oynamıştır. Ve hatta o günkü silahlı kuvvetlerin lojistiği de vakıflarca sağlanmıştır. Vakıf, bir kimsenin malının bir kısmını veya tamamını hayır işine, dini veya sosyal bir hizmete ebediyen tahsis etmesidir. Vakfiye de, kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmedir.”
Tantan çarpıcı açıklamalarına devam ediyor:
“Fatih Sultan Mehmet’in üç vakfı vardır. Ayasoyfa ve Yeni Cami Vakfı, Eyüp Vakfı ile Okmeydanı Vakfı. Okmeydanı toplam 2000 dönüm alan üzerine kurulu. Yerleşik nüfus 100 bine yakın. İktidar 2008 Şubatı’ında bir ‘Takas Yasası’ çıkardı. Buna göre 2000 dönüm arazinin karşılığı olarak Okmeydanı Vakfı’na Kemerburgaz’da 200 dönüm yer verdiler. Sanki çok güzel bir şey yapmışlar gibi her yerde de ‘Fatih’in hakkını verdik’ diye konuştular! Dağın başındaki 200 dönüm yeri, şehrin göbeğinde bulunan 2000 dönümlük çok değerli araziyle kıyasladığınızda devede kulak kaldığını görüyorsunuz! Hangi hakkı vermişler?”
Tantan bu çıkışı, AKP’nin çok savunduğu Osmanlı’ya bile ihanet ettiğini anlatmak için yaptığını söylüyor.
“Nasıl ihanet edildi?” sorusuna da cevabı hazır:
“Okmeydanı, İstanbul’un fethinde Osmanlı okçularının mevzilendiği meydandır. Bu tarihten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından okçuların talim alanı olarak vakfedilmiştir. Fatih, fethi Okmeydanı’ndan yönetmiştir. Okmeydanı alanı, 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı’nın tapulu arazisiydi. Bu tarihten sonra vakfa, Kemerburgaz’daki 200 dönümlük araziyi tahsis ettiler. Okmeydanı’ndaki alanı, yapılan protokoller doğrultusunda önce Hazine’nin, daha sonra da belediyenin mülkiyetine geçirdiler. Yani yeni bir rant yağmasının altyapısını oluşturdular!”
Sohbet sırasında yönelttiğim “Ama Okmeydanı’ndaki yağmanın başlangıcı geçmişe dayanmıyor mu?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor:
“Evet doğru. Sorun 1950’de başladı. Vakıf senedi ile Okmeydanı’nda yapılaşma ve yerleşim yasaklanmıştı. Osmanlı döneminde, Okçular dergahı, namazgah, menzil ve nişan taşları dışında bu alanda herhangi bir yapılaşmaya gidilmemişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bölge koruma altındaydı. 1950 yılından itibaren, yani Demokrat Parti iktidarıyla kontrolsüz bir yerleşim başladı. İstanbul’a olan yoğun göçle birlikte, Okmeydanı’nda önlenemeyen bir arazi ve yapı yağması yaşandı, vakıf arazisi mantar gibi biten binalarla doldu. Binalar, evler, arsalar zaman içinde el değiştirince, içinden çıkılmaz bir haklar sorunu oluştu. Okmeydanı’nda yaşayanlar arazi sahibi olan vakfın davalarıyla karşı karşıya kaldı. Satın alarak oturdukları binalarda sürekli yıkım, sürekli çıkarılma endişesi ile yaşadılar. Milli Emlak’la yapılan protokolle, arazinin belediyeye devrine kadar mülk sahiplerinin ellerindeki tüm alım satım belgeleri işlevsizdi. Çünkü buradaki mülkün ve tapunun tek sahibi 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı idi. Takasla son darbeyi AKP vurmuştur. Yani 2000 dönümlük paha biçilmez arazi, dağın başındaki 200 dönümlük toprakla takas edilmiştir!”
Sözü fazla uzatmaya gerek yok.
Büyük imparator Fatih Sultan Mehmet, 1432-1481 yılları arasında yaşadı.
Bize İstanbul gibi dünyanın en güzel kentini armağan ederken henüz 21 yaşındaydı.
Ama o dönemler çok geride kaldı!
Şimdi “şehzadeler” dönemindeyiz.
Şehzade ne buyurursa “o” oluyor!
Tüyü bitmemiş yetim hakkıyla vakfa bağış (!) yapanlar da “Şehzademiz böyle buyurdu!” diyorBaşbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticileri arasında bulunduğu TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) 1996 yılında 5 milyar lirayla kurulmuş.
Vakıf 2012 yılında 156 milyon (1996’nın para hesabına göre 156 trilyon) liralık malvarlığı beyanında bulunmuş.
Böylece sahip olduğu varlıklar 16 yılda ‘31 bin kat’ artmış.
Buna “Royal Protocol” adlı şirketin, bir kerede yatırdığı 100 milyon dolar (yaklaşık 220 milyar lira) dahil değil!
Rakamların da söylediği gibi, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜRGEV, AKP iktidarı döneminde adeta uçmuş!
Yurt Partisi Genel Başkanı ve bir zamanların efsane polis şefi Sadettin Tantan ise TÜRGEV uçarken, Fatih Sultan Mehmet’in mirası olan Okmeydanı Vakfı’nın göçtüğünü öne sürüyor.
“İktidar her fırsatta Osmanlı İmparatorluğu’nu örnek model olarak gösteriyor, ‘Yeni Osmanlı’ açılımı yapıyor. Yine her fırsatta ‘ecdadımız’ sloganına sarılıyor. Bunların çoğu yalan. Aslında yaptıkları saygısızlıktır” diyen Tantan, iddialı çıkışını şöyle sürdürüyor:
“Osmanlı Devleti’nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması, zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır. Tarihin seyri içinde vakıflar sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanlarında önemli roller oynamıştır. Ve hatta o günkü silahlı kuvvetlerin lojistiği de vakıflarca sağlanmıştır. Vakıf, bir kimsenin malının bir kısmını veya tamamını hayır işine, dini veya sosyal bir hizmete ebediyen tahsis etmesidir. Vakfiye de, kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmedir.”
Tantan çarpıcı açıklamalarına devam ediyor:
“Fatih Sultan Mehmet’in üç vakfı vardır. Ayasoyfa ve Yeni Cami Vakfı, Eyüp Vakfı ile Okmeydanı Vakfı. Okmeydanı toplam 2000 dönüm alan üzerine kurulu. Yerleşik nüfus 100 bine yakın. İktidar 2008 Şubatı’ında bir ‘Takas Yasası’ çıkardı. Buna göre 2000 dönüm arazinin karşılığı olarak Okmeydanı Vakfı’na Kemerburgaz’da 200 dönüm yer verdiler. Sanki çok güzel bir şey yapmışlar gibi her yerde de ‘Fatih’in hakkını verdik’ diye konuştular! Dağın başındaki 200 dönüm yeri, şehrin göbeğinde bulunan 2000 dönümlük çok değerli araziyle kıyasladığınızda devede kulak kaldığını görüyorsunuz! Hangi hakkı vermişler?”
Tantan bu çıkışı, AKP’nin çok savunduğu Osmanlı’ya bile ihanet ettiğini anlatmak için yaptığını söylüyor.
“Nasıl ihanet edildi?” sorusuna da cevabı hazır:
“Okmeydanı, İstanbul’un fethinde Osmanlı okçularının mevzilendiği meydandır. Bu tarihten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından okçuların talim alanı olarak vakfedilmiştir. Fatih, fethi Okmeydanı’ndan yönetmiştir. Okmeydanı alanı, 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı’nın tapulu arazisiydi. Bu tarihten sonra vakfa, Kemerburgaz’daki 200 dönümlük araziyi tahsis ettiler. Okmeydanı’ndaki alanı, yapılan protokoller doğrultusunda önce Hazine’nin, daha sonra da belediyenin mülkiyetine geçirdiler. Yani yeni bir rant yağmasının altyapısını oluşturdular!”
Sohbet sırasında yönelttiğim “Ama Okmeydanı’ndaki yağmanın başlangıcı geçmişe dayanmıyor mu?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor:
“Evet doğru. Sorun 1950’de başladı. Vakıf senedi ile Okmeydanı’nda yapılaşma ve yerleşim yasaklanmıştı. Osmanlı döneminde, Okçular dergahı, namazgah, menzil ve nişan taşları dışında bu alanda herhangi bir yapılaşmaya gidilmemişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bölge koruma altındaydı. 1950 yılından itibaren, yani Demokrat Parti iktidarıyla kontrolsüz bir yerleşim başladı. İstanbul’a olan yoğun göçle birlikte, Okmeydanı’nda önlenemeyen bir arazi ve yapı yağması yaşandı, vakıf arazisi mantar gibi biten binalarla doldu. Binalar, evler, arsalar zaman içinde el değiştirince, içinden çıkılmaz bir haklar sorunu oluştu. Okmeydanı’nda yaşayanlar arazi sahibi olan vakfın davalarıyla karşı karşıya kaldı. Satın alarak oturdukları binalarda sürekli yıkım, sürekli çıkarılma endişesi ile yaşadılar. Milli Emlak’la yapılan protokolle, arazinin belediyeye devrine kadar mülk sahiplerinin ellerindeki tüm alım satım belgeleri işlevsizdi. Çünkü buradaki mülkün ve tapunun tek sahibi 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı idi. Takasla son darbeyi AKP vurmuştur. Yani 2000 dönümlük paha biçilmez arazi, dağın başındaki 200 dönümlük toprakla takas edilmiştir!”
Sözü fazla uzatmaya gerek yok.
Büyük imparator Fatih Sultan Mehmet, 1432-1481 yılları arasında yaşadı.
Bize İstanbul gibi dünyanın en güzel kentini armağan ederken henüz 21 yaşındaydı.
Ama o dönemler çok geride kaldı!
Şimdi “şehzadeler” dönemindeyiz.
Şehzade ne buyurursa “o” oluyor!
Tüyü bitmemiş yetim hakkıyla vakfa bağış (!) yapanlar da “Şehzademiz böyle buyurdu!” diyor
Vakıf 2012 yılında 156 milyon (1996’nın para hesabına göre 156 trilyon) liralık malvarlığı beyanında bulunmuş.
Böylece sahip olduğu varlıklar 16 yılda ‘31 bin kat’ artmış.
Buna “Royal Protocol” adlı şirketin, bir kerede yatırdığı 100 milyon dolar (yaklaşık 220 milyar lira) dahil değil!
Rakamların da söylediği gibi, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜRGEV, AKP iktidarı döneminde adeta uçmuş!
Yurt Partisi Genel Başkanı ve bir zamanların efsane polis şefi Sadettin Tantan ise TÜRGEV uçarken, Fatih Sultan Mehmet’in mirası olan Okmeydanı Vakfı’nın göçtüğünü öne sürüyor.
“İktidar her fırsatta Osmanlı İmparatorluğu’nu örnek model olarak gösteriyor, ‘Yeni Osmanlı’ açılımı yapıyor. Yine her fırsatta ‘ecdadımız’ sloganına sarılıyor. Bunların çoğu yalan. Aslında yaptıkları saygısızlıktır” diyen Tantan, iddialı çıkışını şöyle sürdürüyor:
“Osmanlı Devleti’nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması, zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır. Tarihin seyri içinde vakıflar sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanlarında önemli roller oynamıştır. Ve hatta o günkü silahlı kuvvetlerin lojistiği de vakıflarca sağlanmıştır. Vakıf, bir kimsenin malının bir kısmını veya tamamını hayır işine, dini veya sosyal bir hizmete ebediyen tahsis etmesidir. Vakfiye de, kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmedir.”
Tantan çarpıcı açıklamalarına devam ediyor:
“Fatih Sultan Mehmet’in üç vakfı vardır. Ayasoyfa ve Yeni Cami Vakfı, Eyüp Vakfı ile Okmeydanı Vakfı. Okmeydanı toplam 2000 dönüm alan üzerine kurulu. Yerleşik nüfus 100 bine yakın. İktidar 2008 Şubatı’ında bir ‘Takas Yasası’ çıkardı. Buna göre 2000 dönüm arazinin karşılığı olarak Okmeydanı Vakfı’na Kemerburgaz’da 200 dönüm yer verdiler. Sanki çok güzel bir şey yapmışlar gibi her yerde de ‘Fatih’in hakkını verdik’ diye konuştular! Dağın başındaki 200 dönüm yeri, şehrin göbeğinde bulunan 2000 dönümlük çok değerli araziyle kıyasladığınızda devede kulak kaldığını görüyorsunuz! Hangi hakkı vermişler?”
Tantan bu çıkışı, AKP’nin çok savunduğu Osmanlı’ya bile ihanet ettiğini anlatmak için yaptığını söylüyor.
“Nasıl ihanet edildi?” sorusuna da cevabı hazır:
“Okmeydanı, İstanbul’un fethinde Osmanlı okçularının mevzilendiği meydandır. Bu tarihten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından okçuların talim alanı olarak vakfedilmiştir. Fatih, fethi Okmeydanı’ndan yönetmiştir. Okmeydanı alanı, 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı’nın tapulu arazisiydi. Bu tarihten sonra vakfa, Kemerburgaz’daki 200 dönümlük araziyi tahsis ettiler. Okmeydanı’ndaki alanı, yapılan protokoller doğrultusunda önce Hazine’nin, daha sonra da belediyenin mülkiyetine geçirdiler. Yani yeni bir rant yağmasının altyapısını oluşturdular!”
Sohbet sırasında yönelttiğim “Ama Okmeydanı’ndaki yağmanın başlangıcı geçmişe dayanmıyor mu?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor:
“Evet doğru. Sorun 1950’de başladı. Vakıf senedi ile Okmeydanı’nda yapılaşma ve yerleşim yasaklanmıştı. Osmanlı döneminde, Okçular dergahı, namazgah, menzil ve nişan taşları dışında bu alanda herhangi bir yapılaşmaya gidilmemişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bölge koruma altındaydı. 1950 yılından itibaren, yani Demokrat Parti iktidarıyla kontrolsüz bir yerleşim başladı. İstanbul’a olan yoğun göçle birlikte, Okmeydanı’nda önlenemeyen bir arazi ve yapı yağması yaşandı, vakıf arazisi mantar gibi biten binalarla doldu. Binalar, evler, arsalar zaman içinde el değiştirince, içinden çıkılmaz bir haklar sorunu oluştu. Okmeydanı’nda yaşayanlar arazi sahibi olan vakfın davalarıyla karşı karşıya kaldı. Satın alarak oturdukları binalarda sürekli yıkım, sürekli çıkarılma endişesi ile yaşadılar. Milli Emlak’la yapılan protokolle, arazinin belediyeye devrine kadar mülk sahiplerinin ellerindeki tüm alım satım belgeleri işlevsizdi. Çünkü buradaki mülkün ve tapunun tek sahibi 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı idi. Takasla son darbeyi AKP vurmuştur. Yani 2000 dönümlük paha biçilmez arazi, dağın başındaki 200 dönümlük toprakla takas edilmiştir!”
Sözü fazla uzatmaya gerek yok.
Büyük imparator Fatih Sultan Mehmet, 1432-1481 yılları arasında yaşadı.
Bize İstanbul gibi dünyanın en güzel kentini armağan ederken henüz 21 yaşındaydı.
Ama o dönemler çok geride kaldı!
Şimdi “şehzadeler” dönemindeyiz.
Şehzade ne buyurursa “o” oluyor!
Tüyü bitmemiş yetim hakkıyla vakfa bağış (!) yapanlar da “Şehzademiz böyle buyurdu!” diyorBaşbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticileri arasında bulunduğu TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) 1996 yılında 5 milyar lirayla kurulmuş.
Vakıf 2012 yılında 156 milyon (1996’nın para hesabına göre 156 trilyon) liralık malvarlığı beyanında bulunmuş.
Böylece sahip olduğu varlıklar 16 yılda ‘31 bin kat’ artmış.
Buna “Royal Protocol” adlı şirketin, bir kerede yatırdığı 100 milyon dolar (yaklaşık 220 milyar lira) dahil değil!
Rakamların da söylediği gibi, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜRGEV, AKP iktidarı döneminde adeta uçmuş!
Yurt Partisi Genel Başkanı ve bir zamanların efsane polis şefi Sadettin Tantan ise TÜRGEV uçarken, Fatih Sultan Mehmet’in mirası olan Okmeydanı Vakfı’nın göçtüğünü öne sürüyor.
“İktidar her fırsatta Osmanlı İmparatorluğu’nu örnek model olarak gösteriyor, ‘Yeni Osmanlı’ açılımı yapıyor. Yine her fırsatta ‘ecdadımız’ sloganına sarılıyor. Bunların çoğu yalan. Aslında yaptıkları saygısızlıktır” diyen Tantan, iddialı çıkışını şöyle sürdürüyor:
“Osmanlı Devleti’nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması, zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır. Tarihin seyri içinde vakıflar sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanlarında önemli roller oynamıştır. Ve hatta o günkü silahlı kuvvetlerin lojistiği de vakıflarca sağlanmıştır. Vakıf, bir kimsenin malının bir kısmını veya tamamını hayır işine, dini veya sosyal bir hizmete ebediyen tahsis etmesidir. Vakfiye de, kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmedir.”
Tantan çarpıcı açıklamalarına devam ediyor:
“Fatih Sultan Mehmet’in üç vakfı vardır. Ayasoyfa ve Yeni Cami Vakfı, Eyüp Vakfı ile Okmeydanı Vakfı. Okmeydanı toplam 2000 dönüm alan üzerine kurulu. Yerleşik nüfus 100 bine yakın. İktidar 2008 Şubatı’ında bir ‘Takas Yasası’ çıkardı. Buna göre 2000 dönüm arazinin karşılığı olarak Okmeydanı Vakfı’na Kemerburgaz’da 200 dönüm yer verdiler. Sanki çok güzel bir şey yapmışlar gibi her yerde de ‘Fatih’in hakkını verdik’ diye konuştular! Dağın başındaki 200 dönüm yeri, şehrin göbeğinde bulunan 2000 dönümlük çok değerli araziyle kıyasladığınızda devede kulak kaldığını görüyorsunuz! Hangi hakkı vermişler?”
Tantan bu çıkışı, AKP’nin çok savunduğu Osmanlı’ya bile ihanet ettiğini anlatmak için yaptığını söylüyor.
“Nasıl ihanet edildi?” sorusuna da cevabı hazır:
“Okmeydanı, İstanbul’un fethinde Osmanlı okçularının mevzilendiği meydandır. Bu tarihten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından okçuların talim alanı olarak vakfedilmiştir. Fatih, fethi Okmeydanı’ndan yönetmiştir. Okmeydanı alanı, 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı’nın tapulu arazisiydi. Bu tarihten sonra vakfa, Kemerburgaz’daki 200 dönümlük araziyi tahsis ettiler. Okmeydanı’ndaki alanı, yapılan protokoller doğrultusunda önce Hazine’nin, daha sonra da belediyenin mülkiyetine geçirdiler. Yani yeni bir rant yağmasının altyapısını oluşturdular!”
Sohbet sırasında yönelttiğim “Ama Okmeydanı’ndaki yağmanın başlangıcı geçmişe dayanmıyor mu?” sorusunu ise şöyle cevaplıyor:
“Evet doğru. Sorun 1950’de başladı. Vakıf senedi ile Okmeydanı’nda yapılaşma ve yerleşim yasaklanmıştı. Osmanlı döneminde, Okçular dergahı, namazgah, menzil ve nişan taşları dışında bu alanda herhangi bir yapılaşmaya gidilmemişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında da bölge koruma altındaydı. 1950 yılından itibaren, yani Demokrat Parti iktidarıyla kontrolsüz bir yerleşim başladı. İstanbul’a olan yoğun göçle birlikte, Okmeydanı’nda önlenemeyen bir arazi ve yapı yağması yaşandı, vakıf arazisi mantar gibi biten binalarla doldu. Binalar, evler, arsalar zaman içinde el değiştirince, içinden çıkılmaz bir haklar sorunu oluştu. Okmeydanı’nda yaşayanlar arazi sahibi olan vakfın davalarıyla karşı karşıya kaldı. Satın alarak oturdukları binalarda sürekli yıkım, sürekli çıkarılma endişesi ile yaşadılar. Milli Emlak’la yapılan protokolle, arazinin belediyeye devrine kadar mülk sahiplerinin ellerindeki tüm alım satım belgeleri işlevsizdi. Çünkü buradaki mülkün ve tapunun tek sahibi 2010 yılına kadar Fatih Sultan Mehmet Vakfı idi. Takasla son darbeyi AKP vurmuştur. Yani 2000 dönümlük paha biçilmez arazi, dağın başındaki 200 dönümlük toprakla takas edilmiştir!”
Sözü fazla uzatmaya gerek yok.
Büyük imparator Fatih Sultan Mehmet, 1432-1481 yılları arasında yaşadı.
Bize İstanbul gibi dünyanın en güzel kentini armağan ederken henüz 21 yaşındaydı.
Ama o dönemler çok geride kaldı!
Şimdi “şehzadeler” dönemindeyiz.
Şehzade ne buyurursa “o” oluyor!
Tüyü bitmemiş yetim hakkıyla vakfa bağış (!) yapanlar da “Şehzademiz böyle buyurdu!” diyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder